Londra Üniversitesi Psikoloji Fakültesi'nden Carolyn McGettigan ve ekibinin araştırması beynin, gerçek ve sahte gülüşlere farklı tepki verdiğini gösterdi.http://www.canakkaleninsesi.com/haber/8412/beyin-sahte-gulusleri-algiliyor.html
Araştırmacılar katılımcılara, sosyal paylaşım sitesinde komik bir videoyu izlerken gülen bir kişinin sesini dinletti. Aynı kişinin sahte gülüşü de katılımcılarla paylaşıldı. Araştırmanın "gülüş algılamasıyla" ilgili olduğunu bilmeyen katılımcıların beyin görüntüleri incelendi.
Görüntülerde beynin sahte gülüşe farklı tepki verdiği belirlendi.
BEYNİMİZ SAHTE GÜLÜŞÜ ALGILAYABİLİYOR
Araştırmacılar ayrıca, beynin iki gülüşün farklı olduğunu algılamanın yanı sıra sahte gülüşün gerçek olmama nedenini de anlamaya çalıştığını vurguladı.
Dr. McGettigan, "Beynimizin başkalarının gerçekten mutlu olup olmadığını algılayabildiğini görmek harika" ifadesini kullandı.
Boşanma sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalar hangileri?
http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/psikoloji/ekonomik-sebepler-bosanmanin-baslica-sebebi_18915.html
Türkiye, bugün yapılan seçimlere kilitlendi. Günlerdir, partilerin verdiği vaatler ve çizdikleri pembe tablolar ile oyunu kullanıp beklentiye giren seçmenler, pazartesi sabahına farklı psikoloji ile uyanacak.http://www.sozcu.com.tr/egitim/sandik-psikolojisi-15-gun-suruyor.html
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Etiler Polikliniği’nden Psikiyatrist Dr. Alper Evrensel, Pazar günü oy verenlerin, sandık sonuçlarına göre kaybedenlerin “hayal kırıklığı ve acı” kazananların ise “sevinç” hissedeceklerini belirterek, sandık sonrası psikolojik durumun her iki taraf için de sadece 15 gün süreceğini söyledi.
İnsanların hayatları boyunca büyük ya da küçük bir çok seçimler yaptığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, kişinin seçim yaparken, deneyimlerinden, anılarından, mantık ve sezgilerinden etkilenerek hareket ettiğini kaydetti. Seçimlerin bazen isabetli sonuçlar doğurmadığını da ifade eden Evrensel, bunun sonucunda “hayal kırıklılığı” yaşandığını vurgulayarak şunları söyledi:
BEKLENTİ GERÇEKLEŞMEYİNCE HAYAL KIRIKLIĞI!
“Seçimlerimiz öncesi, deneyimlerimiz, anılar, mantık ve sezgiler devreye girer ve ortak bir sonuç çıkar. Bazen yaptığımız analizler ile seçimimizin sonuçları örtüşmeyebilir. Bu durumda beklenti gerçekleşmediği için hayal kırıklığı yaşanacaktır. Tıpkı, büyük bir mutlulukla evlenip eşini umduğu gibi bulamayan kişi de hayal kırıklığı yaşaması ya da oy verdiği partinin başarılı olamaması gibi. Ancak bu durum her şeyin sonu değildir. Her seçim aslında olumlu ve olumsuz sonuçları aynı anda içinde barındırır. İnsan hata yapa yapa doğru yapmayı öğrenir. Hatalarından ders alan insan olgunlaşır.”
“DUYGULARLA SEÇİM YAPIYORUZ”
Siyasi seçimlerde de oy kullanan kişilerin akıl-mantık yerine duygularıyla hareket ettiğini kaydeden Evrensel şöyle dedi:
“Duygusal bir toplumuz karar verirken ağırlığı da duyguya veriyoruz. Seçimlerde akıl, mantık, hafıza ve duygular sıralamasında duygularımıza yüzde 50-60 pay veriyoruz. Yüzde 20 akıl-mantık, yüzde 20 de hafızamıza göre seçim yapıyoruz. Böyle olunca da en büyük payı verdiğimiz duygularımızda olumsuz sonuç olduğunda hayal kırıklığı yaşıyoruz. Sandıktan umduğunu bulamayanlar, oyunun boşa gittiğini düşünenler, demoralizasyon dediğimiz 2 hafta sürecek bir moral bozukluğu yaşayacaklar. Bu duyguya depresyon diyemeyiz. Ama parmağımızı bir yere çarpıp hissettiğimiz acı gibi, çaresi olmayan, o anda hissedeceğimiz bir acı, bir üzüntü yaşanacak. Kaybeden seçmen psikolojisinde, kişi zevk aldığı etkinliklerden biraz soğuyup uzaklaşma hissedecek. Örneğin, gezmek istemeyebilir, muhabbet etmekten hoşlanmayabilir. Uyku bozuklukları yaşayabilir. Bu durumu hafif şiddetli, kısa süreli bir üzüntü durumu olarak da tanımlayabiliriz. Bu moral bozukluğu iki hafta sürecektir. Sonra hayatın doğal akışı içinde eski önemini yitirecek ve kaybolacaktır. Ancak iki haftayı geçiyorsa bu durum için hekime başvurulmalıdır”
SANDIK SONRASI PSİKOLOJİ İLE ANİ KARARLAR ALINMAMALI
Sandıktan zaferle çıkan, umduğunu bulan seçmenlerin ise için kısa süreli ters yönde yukarı yönlü bir duygu yükselmesi yaşayacaklarını kaydeden Evrensel, sözlerini şöyle tamamladı:
“Sevinç ve üzüntü duygusu ikisi farklı psikoloji ama etki süreleri aynı. Her iki duygu da iki hafta sürecek ve sonrasında hayatın normal akışı ile kaybolacak. Ancak, bu geçici psikolojiyle önemli kararlar alınmamasını tavsiye ediyorum. Bu ülkeden gideyim, bu partiyi bırakayım ya da farklı şekilde kişinin hayatını etkileyecek önemli kararlar iki hafta süreyle ertelenmeli. Bu duygu durumunun bitmesi beklenmeli. Biraz sakin olunmalı ve beklenmeli.”
OBSESİF YANİ BİLİNEN ADIYLA TAKINTI ÇOCUKLUK DÖNEMİNDEN BAŞLIYOR.
http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/psikoloji/cocuklarda-en-sik-gorulen-obsesyonlar_18832.html
Aile ve Çift Terapisti Psikoterapist Uzman Psikolog Naciye Tokaç, sinirli ve öfkeli insanlar için önerilerde bulundu. Tokaç, “Öfke duygusunun nasıl ifade edildiği önemlidir. Bazı kişiler saldırganlık göstermekte bazı kişiler ise bastırarak ifade etmektedir” dedi.http://www.gazetevatan.com/sinirli-ve-ofkeliyseniz-bu-habere-dikkat-798386-saglik/
“Çok hafif bir rahatsızlıktan yoğun bir hiddete kadar değişen yoğunlukta yaşanan bir duygu olan öfke; incindiğinizi, haklarınızın ihlal edildiğini, ihtiyaçlarınızın ya da isteklerinizin doğru şekilde karşılanmadığını ya da sadece, işlerin yolunda gitmediğini gösteren bir ileti olabilir” diyen Uzman Psikolog Naciye Tokaç, “Öfkeniz sizi, başkalarının hakkınızdaki tanımlama şekline “Hayır” ve kendi benliğinizin isteklerine “Evet” demeye yönlendirebilir. İnsanın; engellemeyle karşı karşıya kalması, saldırıya uğraması, incinmesi, yoksun bırakılması, tehdit algılaması öfke duygusunu ortaya çıkarabilir.
Öfke duygusu olağan bir şekilde ve zarar verici nitelikte olmayan şekilde ifade edilebildiğinde normal karşılanabilirken; uygun olmayan, kendine ve diğerine zarar verici nitelikte ve kontrol edilemez şekilde ortaya koyulduğunda zararlı bir duygu haline dönüşmektedir. Öfke; kontrol bozukluğu olduğu anda kişinin öfkesine yönelik farkındalığının düşük olduğu ve kontrol edemediği görülmektedir. Öfke dürtüsü kontrol edilemez şekilde ortaya çıkar ve kişi bunu sergilemediği takdirde gerginlik devam eder, eğer öfke duygusu ortaya koyularak zarar verici davranış sergilenirse kişi ruhsal bir rahatlık hisseder. Ancak ardından zaman sonra pişmanlık duygusu ortaya gelebilir” diye konuştu.
Uzman Psikolog Naciye Tokaç, daha sonra şunları kaydetti: “İnsan öfke duygusu ile birlikte doğmaktadır. Bebeğin istekleri karşılanmadığında veya geç karşılandığında, herhangi bir konuda rahatsızlık hissettiğinde, bu durum bebek için bir engellenmişlik olduğundan ve öfke doğurduğundan, isteklerini ve huzursuzluğunu ağlayarak ifade eder. Bebeğin bu tepkileri normaldir çünkü başka şekilde kendisini ifade etmeyi bilmemektedir. Bebek çevresindeki varlıkları, durumları anlamaya, öğrenmeye başladıkça öfke duygusunun ifade edilmesinde de değişiklikler gözlenir. Artık çevresindeki kişiler bu duygularını nasıl ifade ediyorsa çocuk da o şekilde ifade etmeye başlayacaktır. Unutulmaması gereken çocukların ilk önce model alarak öğrendiğidir.
Öfkenizi nasıl yaşayacağınız ve nasıl ifade edeceğiniz, çevrenizdeki bireyleri özellikle de anne babalarınızı model alarak öğrenmekle birlikte; zaman içerisinde çocuğun maruz kaldığı her durum ona bu duygusunu nasıl yaşayacağını öğretir. İzlenen filmler, okul arkadaşları, öğretmenleri, kendisine rol model aldığı kişiler gibi birçok etken duygularını nasıl ifade edeceğini öğretir. Özellikle çocuklarınızın izlediği çizgi film ve film içeriklerine dikkat etmekte fayda olacaktır.
Daha öncede ifade ettiğim gibi; öfke duygusunun nasıl ifade edildiği önemlidir. Bazı kişiler saldırganlık göstermekte bazı kişiler ise bastırarak ifade etmektedir. Saldırganlık gösteren kişi; öfkelendiği kişi veya duruma sözlü ya da fiili olarak saldırır. Etrafındaki eşyaları tekmelemek, küfretmek, hakaret etmek, kavga etmek öfkeyi saldırganca ifade etme yollarından sadece bazılarıdır. Saldırganca ifade edilen öfke duygusu hem kişinin kendisine hem de çevresindeki bireylere zarar vermektedir.
Öfkesini bastıran veya içine atanlar ise; öfkelendiklerini belli etmemeye çalışırlar ve gülümsemelerle olayı geçiştirmeye çalışırlar ya da az konuşurlar. Öfkeyi bastırmak bir çözümmüş gibi görülse de uzun vadede kişinin iç dünyasında biriken öfke duygusu, mide bağırsak rahatsızlıkları gibi fiziksel hastalıklara yol açabilmektedir. Olumsuzda olsa duyguları bastırmak, kişinin çevresine zarar vermese de kendisinde ruhsal sorunlara yol açmaktadır.
Öfke duygusunun uygun bir şekilde ifade edilebilmesi için kişilik gelişiminiz, yaşam tarzınız konusunda yapacağınız bazı değişiklikler; uyumlu bir kişilik geliştirmenize destek olacaktır. Öncelikle hem bedensel hem de ruhsal olarak “esneklik özelliği”ne sahip olmak sizi toplumda rahatlatacaktır. Esneklik özelliği; karşılaştığınız olumsuz olay, durumları daha sakin karşılamanızı, değerlendirme süreci yapabilmenizi ve en sonunda bir karar vererek davranışta bulunmanızı sağlar.
Kişisel bakış açınız da duygularınızı nasıl göstereceğinizi belirlemektedir. Öfke duygusunu kontrolsüzce yaşayan bireylerde gözlenen bir özellik karşılaştıkları olay, durumları daha kişisel algıladıkları, olağanın dışında anlamlar yükledikleri yönündedir. Bakış açınızı “zihninizi yeniden yapılandırarak” değiştirebilmeniz için; öncelikle kendinizdeki öfke duygusunun nasıl yaşandığını fark etmeniz gereklidir. Yapmanız gereken, sadece karşılaştığınız olayları; yaşandığı gibi algılamak ve kişisel yorum yapmamanızdır.
Yapılan araştırmalar ve mesleki gözlemlerim; duygu ve mantık dengesini kurabilmiş kişilerin öfke duygularını daha kontrollü yaşadıklarını göstermekte. Bu kişiler olumsuz bir durumla karşılaştıklarında mantığa dayalı akıl yürütme sürecini işleterek duygularını kontrol altında tutabilirler. Örneğin; “bu durum hayatımda karşılaştığım olumsuz durumlardan sadece bir tanesi, daha sakin olabilirim” gibi düşünceler kişinin akılcı davranışta bulunmasını sağlayacaktır.
İletişim kurma tarzınız, kendinizi genelde nasıl ifade ettiğiniz, kişilik özellikleriniz, problem çözme yöntemleriniz duygularınızı nasıl ifade ettiğinizi çoğunlukla belirleyen diğer özelliklerinizdir. Kendi özelliklerinizi tanımak; olumsuz-işinize yaramayan özelliklerinizi değiştirmek, fayda sağlayan özelliklerinizi güçlendirmek öfke kontrolü konusunda oldukça fayda sağlayacaktır. Tekrar etmek gerekirse; öfke duygusu normal olmakla birlikte öfkeyi zarar verici yapan şey nasıl ifade edildiğidir.
Öfke kontrol sorunu yaşıyorsanız ve hayatınıza zarar verici nitelikteyse, bu durum psikolojik bir soruna işaret edebilir ve normal bir öfke duygusundan ayrılmalıdır. Böyle bir durumda psikolojik desteğe ihtiyaç duyulabilir. Hayatınızda öfkeden çok sevgiye yer vermeniz sizi daha mutlu edecek ve hayatınızı daha anlamlı kılacaktır.”
Amerikalı ve İsviçreli bilim adamlarının araştırması, kolayca gülebilmenin de 5-HTTLP geninin boyuna bağlı olduğunu ortaya koyduhttp://www.posta.com.tr/saglik/HaberDetay/Gulebilmek-de-genetikmis-.htm?ArticleID=284941
Her fırsatta kahkaha atabilenlerin sırrının DNA’da gizli olabileceği belirlendi.
Bilim adamları, 336 katılımcının komedi filmlerine nasıl tepki verdiğini, yüzdeki tüm ifadeleri belli kodlar vererek sınıflandıran Yüz Hareketleri Tanımlama Sistemi yardımıyla inceledi. İçten gelen gülümseme ve kahkahalara odaklanan bilim adamları, DNA analizi için katılımcılardan tükürük örneği aldı.
Mutluluk hormonu olarak da adlandıran serotoninin düzenlenmesinde rol oynayan 5-HTTLP geninin kısa versiyonuna sahip kişilerin daha kolay, fazla ve içten gülebildiği ortaya çıktı.
Araştırmanın sonuçları Amerikan Psikoloji Derneği’nin "Emotion" adlı dergisinde yayımlandı.
Son dönemde piyasa koşulları, artan baskı ve hedefler, liderlerin üzerindeki hem alt pozisyonlardan hem de üst pozisyonlardan gelen baskılar liderleri hem yalnızlaştırıyor hem de güvensizleştiriyor.http://www.kurumsalhaberler.com/solaunitasakademi/bultenler/kurumsal-sirketlerin-yoneticileri-yalnizlasiyor-ve-guvensizlesiyor
Şirketlerde duygusal yetkinlikler, takım olma becerileri ve işveren markası olabilmek için neler yapılması gerektiğine ilişkin araştırmalarını sürdüren Sola Unitas Academy’nin ilk gözlemsel sonuçları iş liderlerinin pek de mutlu olmadığını ortaya koyuyor. Görüşme yapılan 100 üst düzey liderin sadece 27’si kendi liderliğinden, takımından ve işveren markasından mutlu olduğunu belirtti. Üstelik bu 27 liderin 18’i takım geliştirme faaliyetlerine öncelik veriyor. Birçok uluslararası ya da uluslar üstü şirketler ele alındığında bu oranların oldukça düşük olduğunu söyleyebiliriz. Henüz takım çalışmaları ve araştırmaların KOBİ’ler düzeyinde yapılmadığını ifade eden Umut Kısa, şirketlerin takım olmaya ilişkin problemlerini sıraladı.
- Genellikle takım hedefleri ile birey hedefleri birbirleri ile uyumlu değil
- Takımların çoğunda ciddi güven eksikliği var
- Takım üyeleri arasındaki anlaşmazlıklar genellikle liderlerin belirlememiş olduğu sınırlara ve çoğu zaman kibar olmaya çalışarak açık davranmamasına dayanıyor.
- Takım üyeleri arasında sorumluluğun ve liderliği paylaşılmadığına sık bir şekilde rastlıyoruz.
- Takım üyeleri hedeflerin gerçekleştirilmesine ilişkin olarak genellikle yeterince katkı alamadıklarını düşünüyorlar.
- Takım liderlerinin çoğu zaman iletişim becerileri ve duygusal yetkinlikleri çatışmaları yönetebilecek düzeyde değil.
- Takım üyeleri ve liderler genellikle mutlu değiller, sadece sonuç odaklı liderler ve üyeler çoğu zaman sürece odaklanmadan ve yönettiklerinin insan olduğunu fark etmeden ilerliyorlar.
Psikoloji biliminin en fazla referans gösterilen Psikoloji Profesörü Paul Ekman ve Emotional Inteligence Academy (İngiltere) Türkiye Şubesi olarak faaliyette bulunan Sola Unitas Academy özellikle takımların analiz edilmesi, gözlenmesi ve uygun çözümlerin bulunması ve performansın izlenmesi konusunda danışmanlık ve koçluk faaliyetleri gerçekleştiren bir şirket.
Sola Unitas Genel Müdürü Ayça Kabaş’a göre Türkiye’de iş alanı olarak takım geliştirme çalışmalarının eğitim ya da out door aktivitelerle sınırlı olduğunu iletiyor. Asıl yapılması gerekenin takımı kendi iş alanında analiz etmek ve gözlemleyerek yapının anlaşılması olduğunu belirtiyor. Doğru yapılan takım analizleri geliştirme maliyetlerinin de düşmesini teşvik ediyor.
Diagnostic Coaching markasıyla Takım Koçluğu çalışmalarını sürdüren Fügen Albayrak ise “Takımlara danışmanlıktan çok koçluk yapılmalı ve bu mutlaka gözleme dayanmalıdır” diyor. Bu çalışmaları yaparken birçok takımı benchmark alabilecek gözlemcinin bulunması gerektiğini ve önerilerin de takımın dinamiklerine ve kültürüne uygun olması gerektiğini ifade ediyor. Ayrıca Türk KOBİ’lerinin bu çalışmalarda yer almamasını da hizmeti gerçekten kaliteli olarak alabilmek için mali güçlerinin bulunmamasına ve KOBİ’lerin geliştirme yatırımlarının hiçbir zaman öncelik kazanmasına bağlıyor. Zaten bu hizmetleri alanların büyüyüp ulusal ya da uluslararası şirket olabilmesinin ön koşulu olduğunu da iletiyor.
Kadın Hastalıkları-Doğum Uzmanı ve Psikolog Dr. Cenk Kiper, psikolojik ve psikosomatik sorunların giderilmesinde, geleneksel yöntemlerin yetersiz kaldığı durumlarda tıbbi hipnozun güvenle uygulanabilen bir metot olarak kullanıldığını belirtiyor.http://www.gazetevatan.com/hipnozla-cinsel-terapi--784205-saglik/
Düşünce, inanç ve değer sistemlerimiz duygularımızı, kişiliğimizi etkilediği gibi cinsel hayatımız için de belirleyici olabiliyor. Eğer bu inançlar olumlu ve pozitifse, mutlu ve doyumlu bir cinsel hayattan bahsedilebileceği gibi, olumsuz ve negatif düşüncelerin etkisi altındaki bir cinsel yaşam için 'işlerin yolunda gittiği' pek söylenemez, özellikle son 20-25 yılda hız kazanan tıbbi hipnoz çalışmaları, cinsel sorunlar alanında da kullanılmaya başlandı.
Cinsel problemlerde hipnozun kullanımı hakkında bilgiler veren Dr. Kiper, erken çocukluk döneminden başlayarak ailenin, bugüne dek gelen eğitim programının ve toplumsal, kültürel yapının kişinin cinsel yaşamına da yön veren inançlarını oluşturduğunun altını çiziyor. Eğer cinselliğin kötü, ayıp bir şey olduğuna dair bir inanç geliştirilmişse, kişinin cinsel hayatının da kötü gitmesinin sürpriz olmayacağını söylüyor ve ilave ediyor: "Cinsel problemler üç şekilde bulunabilinir: Bedensel, psikolojik, bedensel+psikolojik (bedensel problemlere eşlik eden veya onların yarattığı psikolojik problemler). Yaklaşımda ve tedavide en önemli adım, problemin bedensel mi psikolojik mi olduğunun kesin teşhisidir. Kesin teşhis yapıldıktan sonra hastaya tedavi için yaklaşılabilir. İlgili testlerle sorun fizyolojik çıkarsa (herhangi bir hastalık, ilaçlar, hormonlarla ilgili sorunlar, vs) bu rahatsızlık ilgili uzmanlarca tedavi edilir.
Cinsel problemler nasıl ortaya çıkıyor?
Cinsel problemler cinselliğin evrelerinin hepsinde veya bazı bölümlerinde yaşanabileceği gibi, ilişki sonrası kendini kötü, suçlu, pis hissetme gibi şekillerde de ortaya çıkabilir. Yetersizlik (penis boyu, erken boşalma, vücudunu beğenmeme), kötü hissetme gibi hisler de zaman içerisinde kişiyi cinsellikten soğutur ve uzaklaştırır.
Hipnozun yaygın kullanıldığı kadın cinsel problemleri
- İlk ilişki korkusu
- Cinsel isteksizlik
- Zevk alamama
- Orgazm olamama
- Cinsel ilişkiye girememe (vajinusmus)
- Ağrılı cinsel ilişki
- İlişki sonrası suçluluk hissi
Sorunun kaynağı bilinçaltı
Cinsel problemlerde hipnoz daha çok davranışsal öğrenmelerle ortaya çıkan yapıları düzeltmek için veya derin bir problem, bir belirti olarak ortaya çıkmışsa bu problemi baskılamak veya değiştirmeye çalışmak şeklinde uygulanıyor.
Bedensel nedene bağlı olmayan cinsel problemlerin tedavisinde hipnoz uygun yaklaşımlarla başarıyı artırıyor. Aslında cinsel problem terdeki sıkıntıların kaynağı, bilinçli düşünce değil bilinçaltındaki problemler olarak gösteriliyor. Bu nedenle hipnozla, bilinçaltına telkinler verilmesi yoluyla, bu gerçek dışı inanışlar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor."
"Hipnoz bilimsel bir yöntemdir"
Hipnoz tıbbın her alanında tedavi, tedaviye destek, tedavi öncesi ve sonrasında hastanın hazırlanması ve tedavinin devamlılığının sağlanması aşamalarında bir yan etki olmaksızın kullanılan, bilimsel bir yöntemdir.
Hipnoz birçok alanda uygulanabilmesine ve faydalı olmasına rağmen, bazen tek başına kullanılması yeterli sonuç vermez. Bu durumlarda uygun tedavi yöntemleri ile eşleştirilerek kullanılmalıdır. Unutulmamalıdır ki; her zaman inandığımızı yaşarız ve hipnozda da başarı buna bağlıdır.
Hipnoz hakkında merak ettiklerimiz!
Hipnoz, çevresel ve düşünsel uyaranlardan, bir süreliğine uzaklaşarak telkin alabilme düzeyi olarak tanımlanıyor. Hipnozun etki etme mekanizması ise basitçe; o kişinin etrafına bir fanus koyarak o an için çevre koşullarından (kapı zili, akşamki yemek, arkadaşına yardım sözü, ev arama problemi gibi) etkilenmemesi sağlanarak, çözümlenmesi gereken konuya odaklanması, kendisine aydınlatıcı ve yol gösterici telkinler verilmesi olarak tarif ediliyor.
Hipnozun dereceleri
Hafif trans: Hipnozun başlangıcında görülür. Hafif bir gevşeme halidir. Deneğin gözleri kapandığında göz kapaklarında titremeler olur. Deneğin zihinsel faaliyetlerinde zayıflama, kol ve bacaklarda ağırlaşma, fizyolojik faaliyetlerde yavaşlama görülür. Bütün bunlara rağmen deneğin bilinci yerindedir. Orta trans: Denek, hipnotizörün sesine tam olarak şartlanır. Duygular hipnozun bu safhasında kesinlik kazanır.
Tam ve derin trans: Trans hali bozulmaksızın deneğin gözleri açtırılabilir. Deneğin gözleri açık olmasına rağmen, donuktur. Çevresindeki gürültülerin hiçbirini duymaz. Kendisine hipnotizörün verdiği şekli bozmadan korur. Gözlerin bakışı sabittir. Tam uyuşukluk hali tüm vücuda yayılmıştır.
Kimler hipnotize olabilir?
Hipnoz olmak isteyenlerin yüzde 80'i belirli ölçüde hipnotize edilebilir. Bu, bireyin telkin alma derecesine bağlıdır. İnsanların yaklaşık yüzde 25'i derin hipnoza girebilir. Zeki ve hayalgücü zengin olanlar çok iyi hipnotize olurlar.
Kimlere uygulanamaz?
5 yaşından küçük çocuklarla, 70 yaşın üzerindeki kişilerin hipnoz olması zordur. Zihinsel rahatsızlığı olan kişiler, konsantrasyon zorluğu yaşayanlar, hipnoz olmak istemeyen, korkan, oto kontrolü elden bırakmak istemeyen kişiler de hipnoz olamazlar.